23 Eylül 2010 Perşembe

yemek yapmak

bugün misafirlerim vardı. daha doğrusu birilerine yemek hazırlamak istiyorum iki gündür. iki arkadaşımı çağırdım gündüzden geldiler. bende zaten onlar gelmeden başlamıştım bişeyler hazırlamaya. ayıptır söylemesi epey pratiğimdir ve sanırım iyi bir aşçıyım. aslında mesele yemek hazırlamakta değil bişeyler üretmek ve ürettiğin şeyin birilerinin beğenisini kazandığını görmek sanırım. bu yüzden sanatçı olmadığıma hayıflanırım hep. yaptığım bi tablonun yada yazdığım bi kitabın olumlu eleştiriler alması beni acaip mutlu ederdi sanırım. ne yazıkki benim işimde ortada somut bi sonuç olmaz, olsa olsa kar-kazanç gibi sayısal verilerle insanların yüzlerini güldürebilirim. bu da aslında çok içime sinen bişey değildir. çünkü bu durumda mutlaka bi de yüzü asılan vardır.

demin çıktılar. biri erken kaçmıştı, diğeriyle biraz daha lafladık. bi ara bana bakıp bişey dedi ve acaip irkildim. "benle paylaşmak istediğin bişey var mı" dedi. önce anlam veremedim ama çok manidar baktığını görünce birazda tırsarak "ne gibi" dedim. "bilmem, hani varsa bi sıkıntın ve paylaşmaya hazır olduğunda ben seni dinlemeye hazırım" dedi. uvv, başımdan kaynar sular döküldü. "yok önemli bişey, gündelik sıkıntılar işte bilirsin" diye geçiştirdim. hani ne niyetle dedi bilmiyorum ama beni en çok bilen arkadaşlarımdan biri sonuçta. ilk defa böyle bişi dedi bana. ama sonuçta beni üzecek bişi yapmayacağını da biliyorum. neyse. bu ortada laf bile akşamın tadını bozamadı kafamda. bu yemek davetleri olayını haftalık adet haline getirmeliyim sanırım.

foto=webmd.com

20 Eylül 2010 Pazartesi

geçmişe dinamit

sizinde bazen geçmişinizi böyle ateşe vermek istediğiniz oluyormu. sonra kötü hissederim diye bundan vazgeçtiğiniz falan. ben bugün tam olarak bunu yaşadım. bikaç günlük işkence molasının ardından ahmet'den evlilikle ilgili planlar dinlemek hatta "nikah şahidi olma" teklifi almak b.k etti öğleden sonramı. benim hissettiklerimi düşünecek ve bilecek kadar ince biri olduğunu biliyorum. duyacaklarımı gülümseyerek karşılamayacağımı da. ama beni sürecin dışından tutmayarak son ana kadar kendini iyi hissetmek istiyor sanırım. biraz bencilce yaptığı. ne birazı, çok bencilce. öyle takıldıki kafama bana söyledikleri ve yaptığı şey. elimdeki işlere baktım, işler bana baktı saatlerce. neyseki bi arkadaşımın sakarlığı ile yüzüm güldü akşama doğru.

spora geçmeden eve gelmiştim. emaillere bakayım derken çağrılarına bir süredir cevap vermediğim şems'den uzun bir mail geldiğini gördüm. önce okumadan silsem de, merakıma yenilip girip çöp kutusunda okudum. kafamı allak bullak eden şeyler yazılıydı. önemsedim, çünkü şems içi boş tek laf yazmaz bana. o kadarlık tanıyorum onu. kafam bi milyon iken koştum spora. deliler gibi yordum kendimi. salondan çıkıp arabaya binerken akşam aklımdan çıksın istediğim tüm düşünceler yan koltukta beni beklemişler gibi saldırdılar beynime. eve geldim o halde. yazarsam geçermi bilmiyorum ama cidden şuan beynime bi dinamit koyasım var.

neyse ben alıştım bu hallerime. bağışıklık kazandım hatta. öyle kendimden geçiren bi üzüntü oluşmuyor artık. yarın sabah yeniden güneş doğacak ve ben hayatımda taze bir güne merhaba diyeceğim. bunları yaşadığım da aklıma gelince gülümseyeceğim.

foto=flickr,unkornio

19 Eylül 2010 Pazar

izmirli.......

aslında cumartesi sabahtan yazacaktım ama aradan iki gün geçtiği iyi oldu. hem bu haftasonu birlikte çok vakitgeçirdik, daha fazla tanıma imkanım oldu.

izmirli, tipik bi izmirli aslında. hayat dolu, öyle herşeyi dert etmeyen gerçekten güzel bi kız. ayrıca göründüğünden daha zeki ve akıllı. detayları iyi yakalıyor ama benim gibi içinde boğulma sorunu da yok gibi gördüğüm kadarıyla. hani yaşı küçük diye küçümsemiştim başlarda ama benim tanıdığım biçok 30unda kızdan daha mantıklı hareket ediyor. bunu yaparken de kuralların esiri olmuyor, suratı sevimsiz birine dönüşmüyor. nerdeyse hep gülümsüyor, en sevdiğim tarafı bu sanırım. ben de gülümserim çoğunlukla zaten.

benden 9 yaş küçük. nerdeyse farklı bi jenerasyon. farklı çizgi filmlerle büyümüş, hayal gücü biraz daha farklı. ama sinema ve kitap zevklerimiz yakın birbirine. müzik zevklerimizde kısmen kesişiyor. o benden fazla olarak türk pop dinliyor bolca :)) ama oturup klasik müzik de dinlenilecek biri. "aaa bu neymiş" demez.

annesini pek sevmedim, iki kere karşılaştık ve bakışlarından konuşmalarından kötü hisse kapıldım. belkide yanlış düşünüyorumdur. babasını da görmedim henüz. zaten ailesinden yada böyle mahrem olacak özelinden bahsetmiyor pek. daha çok arkadaşlarından bahsediyor. acaip seviyor arkadaşlarını. onlarla biraraya gelmeye bayılıyor ama sanırım bu ara arkadaşlarından alıkoyuyorum biraz :)) şikayetçi değil gibi şimdilik, ilerde ne düşünür bilemem.

bi de benim için çok önemli bi hareketi var. aramızda olan şeyin ne olduğunu sorgulamıyor hiç. "ya beni seviyor musun? benimle ciddi bişey düşünüyor musun?" gibi saçma sorularla beni korkutup kendinden kaçırtmıyor. mühendisle bitme sebebi buydu aslında. daha önceki bikaç denememde bundan bitmişti. ikinci haftada evlilik baskısı hissettiren kızlar yüzünden. şükür bu kız öyle değil. şimdilik :))

iki gündür sabahtan akşama birlikteyiz. dün başbaşa idik, bugün bizim işten samimi arkadaşlarla brunch için buluşmuştuk, onu da götürdüm. uzun süredir yanımda kimseyi görmediklerinden şaşırdı bikaçı. benim bişey yapmama gerek kalmadan kız ortama alıştı hemen. yemekten sonra tavla, satranç, dart falan oynadık. bi ara bizimki ile diğer kızlar kadın muhabbetine bile dalmışlardı. hoşuma gitti mesela o görüntü.

şimdilik herşey güzel arkadaşlığımızda. o zaten işe başlayacak yakında, yeni bir sürece girecek. ben de bu süreçte yanında olacağım her konuda. bunun dışında ne onun ne benim üzerinde baskı oluşturmadan, hiçbişeye kendimizi zorlamadan ve içimizde oluşacak hiçbişeyi frenlemeden zamanın tadını yaşamak istiyorum..

17 Eylül 2010 Cuma

derdimi paylaşınca.

candan erçetin'i nerdeyse hepimiz severiz. öyle polemiklerden uzak sanat yapan, zarif kadın. canlı dinleme fırsatıda edinince anladımki hakkaten iyi bi sanatçıda aynı zamanda. ama şimdi kadını övecek bişi anlatmıycam. sadece bi şarkısının hayatımın bugününe düşüşünü anlatıcam.

dün gece facebook'ta bi arkadaşımı gördüm. normalde facebook chat bende offline'dır ama o saatte niye ayakta diye sormak geçti içimden. zaten belki 2 aydır ne telefonlaştık görüştük çocukla. selam vermemle kelimelerin akması bir oldu. çocuk meğer çok dertliymiş. bunun çıtıpıtı tam bunluk bi sevgilisi vardı. bi küs bi barışık derken nişanlandılar aile içinde, biliyodum. ama meğer ayrılmışlar 3 hafta önce. "görüşelim en yakın zamanda" deyip daha içlendirmemek için çıktım ben. ama gündüz aradım nasılsın falan diye, "ya yalan söylemiycem hiç iyi değilim" dedi. ben de "müsaitsen akşam görüşelim" dedim. "bize gel" dedi, akşam gittim. yalnız yaşıyor normalde ama annesi de vardı. biz tabi odasına geçtik konuştuk biraz. çocuk bitmiş resmen. kızı hala seviyor ama işte acaip yormuşlar birbirlerini. bi tarafı hala olurmu diyo, bi tarafı olsaydı ileride bitecekti diyo. en sonundada "şimdi gelse deneyelim dese gururumu herşeyi unuturum" dedi. zaten gururluk bi hal kalmamış. işe gidiyor zombi gibi, çalışamıyormuş bile. geceleride kriz tutuyormuş eli ayağı titriyormuş. annesi o yüzden gelmiş meğer. "vay be" dedim içimden. "ben iki üç ağladım da buna sevmek dedim, millet nasıl kavruluyor gör". işte telkin etmeye çalıştım ama o her ihtimalin üzerinde tek tek obsesifleşmiş. onu diyosun öbür durumu savunuyor, öbürü diyosun bu durumu:) baktım olmuyor "sen çok akıllı ve değerli birisin. en dogru kararı yine sen verirsin. ama bu duygusal süreçten çık önce ve mantıklı bi karar ver" dedim başına merhemi olmayan kel gibi ve müsade istedim. çıkarken kapıda "bunları herkesle paylaşma, insanlar zayıf olduğunu düşünür ve yarın yeni biri girince hayatına bunu ona anlatabilirler." dedim. ben bunu yaşadım çünkü. zaten o gün bugünde çooook nadir derdimi açtım insanlara. hani dert yokmu var. ama paylaşmak bazen hafiflemekten çok endişe oluyor. sana acıyarak bakabilirler, lafını uluorta yayabilirler, yada zaaflarını görüp bunu kullanabilir insanlar. dostlarımla bile birbirimizin hayatını ipotek altına aldırmayacak bir mesafe bırakmışımdır. zaten o sınırın ötesi yani hayatımı ipotek edeceğim kişi sevgilim olur ancak..

bu düşüncelerle çıktım arabaya dindim. radyoyu kurcalarken ne çalır sizce.. candan erçetin - gamsız hayat.. camları kapatıp bağıra bağıra eşlik ettim şarkıya.



sormayın neden bu durgunluğum
görmeden kuytu yaralarımı
sormayın neden bu huysuzlugum
bilmeden saklı duygularımı

çokmu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca
çokmu kalender sandınız dert anlatmayınca

gamsız hayat,herkese başka sunar garip oyunlarını
gamsız hayat,herkese başka kurar kahpe tuzaklarını
gamsız hayat,herkese başka sorar geçmiş hesaplarını
gamsız hayat,herkesi başka yorar görmez gözünün yaşını

sanmayın biter bu durgunlugum
sarmadan kuytu yaralarımı
sanmayın biter bu huysuzlugum
açmadan saklı duygularımı

çok mu güçsüz duruyorum derdimi paylaşınca
çok mu çaresiz dersiniz dertten ağlayınca

16 Eylül 2010 Perşembe

sonuç kaygısı

hayatımın gündeminde referandumdan önemli şeyler var.

mesela geçen p.tesi akşamı ahmet'e kız istemeye gitmişler. kızın ailesi evet demiş, oracıkta söz kesmişler. zaten flört halindelerdi ve bana onu çok sevdiğini, çok iyi uyuştuklarını, yanında huzurlu olduğunu falan söylüyordu. bunları duyarken neler hissettiğimi siz tahmin edin artık.

salı sabahtan aradı ve işte söz olayını söyledi. tebrik ettim ama geçmişimde en derin izi bırakmış kişiden duyduklarımdan etkilendim ister istemez. iki gündür kısmi depresyondayım. aslında bu sonucu beklerken duyunca neden bu kadar etkilendim bilmiyorum. allahtan işlerim yoğunda bunu kafaya takacak vaktim olmuyo.

zaten kalan vakitlerde de ya spordayım yada müsaitse izmirli ile takılıyoruz. o da uzun kararsızlık sürecinden sonra çalışmaya başlayacak yakında. umarım hayırlı olur onun için. gerçi çalışmak boşta durmaktan iyidir bence. o ilk zamanların heyecanı ile daha mutlu olacağına inanıyorum.

çevremdeki herkes hayatında bi yere varmaya çalışıyor sanki. iş peşinde, eş peşinde falan. hani ben de böyle olmak zorundamıyım bilmiyorum. nedense böyle kaygılarım yok hiç. evleneyim, kariyerde uçayım falan. herşey kendiliğinden gelişiyor ve bu durumdan hiç rahatsız değilim. bi tek rahatsız olduğum şey, başımı omzuna koyacağım, yanında huzur bulacağım kalıcı birinin hayatımda olmayışı.

foto=flickr, sion fullana

11 Eylül 2010 Cumartesi

evet, yes, ja, oui, si

harika bi bayram yaşadım.
hele çocuklar harika yaratıklar gerçekten.
bi de ne çok cocuk yapmış bizim çevre. başbakan'ın istediğinden de çok :) ufak tefek sarılı siyahlı tatlı tatlı şeyler. hepsi de harçlık kapma sevdasında. şeker falan da tabi. bi de üzerlerindeki dünyanın en güzel şeyiymiş gibiler ya bittim o mutlu hallerine. çocukluğum geldi aklıma. hatta özledim öyle salak salak herşeyden bihaber olduğum günleri. ohhh ne rahat valla. hayat onlara güzel.

son gün referandum muhabbetleriyle geçti. öğlen babamla akranı yaşlı akrabalar toplandığı bi ara beni salona çağırıp fikrimi sordular. aslında okumuş etmişler çoğu. ama benim kısa bi akademik geçmişide bildiklerinden merak etmişler. ben de konuştum aralarında farklı düşünenler olabilir diye kırmadan falan. meğer millet "evet" diyecekmiş zaten. aklın yolu bir. tabi her değişikliğin getirisini götürüsünü öngöremediklerinden tereddüt edenler varmış.

hani sizede diyeceğim şu ki, umarım "evet" oyunuzu verir dönersiniz evinize sabahtan.

foto=fotoritim.com, ali şenel

9 Eylül 2010 Perşembe

şeker gibi bayram

bayram nedeniyle dün epey koşturmacalı bigündü benim için. eve geçerken hediye baktım, içime sinmesede aldım bişeyler. kendimede giyecek bişeyler aldım :) çocuk değilim ama bayramda yeni bişeyler giymek beni iyi hissettiriyor.

akşam bursa'ya vardım ve misafirler vardı. misafir dediğimde kuzen gelmişti, bırakmadım tabi bulmuşken. geceye kadar oturduk. saat 3te biz hala balkonda çekirdek çay muhabbeti yapıyorduk. onlar gitti daha yeni uykuya dalmıştımki annem dikildi başıma "hadi bayram namazına". biraz uyuyor numarası yaptım, biraz mıy mıy yaptım ama yemediler. illa kaldırdılar. o kadar uykusuzdumki namazı beklerken camide uyumuşum. kardeşim dürttü de kendime geldim. muhtemelen abdestsiz namaz kıldım :) ama bizimkiler bilmediği müddetçe sorun yok.

bizde bayram mezarlığa gidilerek başlar. sonra bize gelenler oldu, bizim gittiğimiz. bi de telefonla bayramlaşmalar. acaip yorgun hissediyorum vede uykusuz. umarım yarın daha sakin geçer.

bu arada herkesin bayramı kutlu olsun. umarım sizin bayramlarda böyle tatlı yorgunlukla ve sevdiklerinizle geçiyordur.

6 Eylül 2010 Pazartesi

görücü usülü iftar

gece 2 gibi vardım eve. ama geç geldiğime değdi doğrusu. akşam babam ve kardeşimle birlikte uzun süredir görmediğim akrabaları gördüm. aslında akraba ilişkilerimiz sıkı ama ben biraz gözden uzak olunca gözden herkese ve herşeye bihaber oluyorum. bi de çocukluk arkadaşıma rastladım dışarıda. ilkokuldan kafası zehir gibi bi tipti. sonra bişeyler olmuştu liseden sonra devam etmemişti, irtibatımızda kopmuştu. askere gitmiş çocuk, sonra evlenmiş. şimdi 3 çocuğu varmış :) duyunca bi garip oldum. haha :))

ha akşamki iftar yemeği. aman allahım, korkunçtu. iftar sofrasında ezanı beklemeden önümdeki suyu yudumlamamla başladı komedi. komşunun oğlunun o an bana bakışını görmeliydiniz. annem "bişey olmaz bişey olmaz, bilmeden oldu" desede çok utandım. bi de yemekte annem başladı beni övmeye. şöyle de böyle. ben hurmanın rengine döndüm. kız da alttan alttan düştüğüm duruma gülüyor. lafı dağıtmak için okulu-işi sordum kıza. okul bitti dedi. şaşırdım, hatta staj yaptığı bizim arkadaşın oradan full-time iş teklifide almış. ama henüz evet dememiş. sanırım o da bizim izmirli gibi kafası karışık yeni mezunlardan. kendimi kariyer koçu gibi hissetmeye başladım yavaştan :) biz laflarken babam "hadi çıkalım biz" deyince apar topar kalktım bende. kıza gece istanbul'a döneceğimi, isterse telefonda yada bayramda yüzyüze bunları daha rahat konuşabileceğimizi söyleyip çıktım. neyseki akşamı daha büyük bir falso ve rezalet olmadan atlatmış oldum.

5 Eylül 2010 Pazar

kadir gecesi

dün acaip kötü oldum yolda giderken. sahurda yapmamıştım diye kan şekerimmi düştü ne, yolda bi yere çekip dinlendim. neyseki eve varıp attım kendimi yatağa. annemde telaşlandı halimi görünce ama oruç boz da diyemedi :) iftarda hurmaya atlayışımı görmeliydiniz :) misafir de vardı zaten, kalabalıktı ev. haftasonu diye epey durdular, ben de dayanamayıp odaya geçtim uyudum. gece uyandırdılar, kardeşim fırından sıcak ekmek almış gelmiş, annem de kahvaltı hazırlamış, bi de menemen. çok sevdiğimi bilir. bugün zor olmasın diye epey bi yedim :)

bu akşamda iftara komşu davetli, şu izmirde okuyan kız ve ailesi. tesadüf mü yoksa annemin bi planımı artık akşam anlarız. onun dışında güzel herşey. akşam iftardan sonra babam ve erkek kardeşimle dışarı çıkarız muhtemelen. güzel olur kandillerde dolaşması. hem akrabalarla yüzyüze kandil kutlamak daha anlamlı oluyor. kaçta biter bu fasıl bilmem ama ancak gece yola çıkabilirim. şimdiden gözüme gelmeye başladı o saatte yol..

bu arada kadir geceniz şimdiden kutlu olsun, tüm dualarınız temennileriniz kabul olsun.

foto=flickr, strong_enough

4 Eylül 2010 Cumartesi

açlık ve muhtaçlık

dün çok sevdiğim bi arkadaşım iftara davet etmişti, ordaydım tüm akşam. oruç olmasanda gidip herkesle ezanı beklemek güzel hakkaten. o açlıkla yemeğe saldıran insanları izlemek, yemekten sonra tatlı yerken yapılan sohbetler falan.

bugün bende orucum. çünkü bugün ramazan'ın son haftasonu ve ben evde olmak zorundayım. birazdan yola çıkarım bursa'ya doğru. ama sorun şu, akşam bişey yememiştim gece kalkarım diye. saati de duymamışım hiç. şimdi aç susuz nasıl dayanırım onu düşünüyorum. gerçi insanlar 30 gün buna dayanıyorlar. neyseki sonunda annemin harika sofrasında doyacağımı biliyorum. şimdi en sevdiğim şeyleri hazırlıyordur kadın.

bu arada dün arkadaşlarla fitre zekat konuları açıldı. ben o konuları aileme bıraktığım, ben sadece bana düşen parayı onlara verdiğim için bunları pek düşünmüyorum aslında. ama muhtaç üç beş insandan bahsettiler. bi de çok zor durumdaki bi öğrenciden. duyduklarıma içim sızladı. öğrenciye yardım edebileceğimi söyledim, bahsi geçen eşi ölmüş bayanlardan biride temizlik işlerine gidiyormuş. direkt para vermek yerine evimi temizlik bahanesiyle bana gelebileceğini ve katkım olabileceğini söyledim. gerçi pek sevmiyorum evime başkalarını sokmayı ama güvenilir biriyse sorun etmem. zaten temiz biriyim, yorulmaz da..

iş ortamımda pek bu tür şeyler konuşulmaz. herkes bulunduğu güzel şartların tadını çıkarır. ama ben pazartesi bi kaç samimi iş arkadaşıma açayım bu konuyu, biraz canlarını sıkayım. belki anlayış gösterir, onlarda destek olurlar. ramazan vesilesiyle güzel şeyler olur.

2 Eylül 2010 Perşembe

hem dedikoducu hem de patavatsız

patavatsız insanlara kıl olduğumu söylemiştim.

dün biraz üşütmüştüm, bugün hapşurarak uyandım. burnum falanda aktı tüm gün. ilaçla falan iyiyim şimdi. ama öğlen vakti kötüydüm. gerçi alerjik durumlarda var bende.

işte öğlen hapşururken bi lüzumsuzun teki "çok yaşa" yada "geçmiş olsun" demek yerine imalı bi şekilde "korunmuyor musun" diye sordu. ben soru karşısında şaşırdım ama ortamdaki bayanlar benim görmeyeceğim şekilde kıkırdadılar. zaten milletin hakkımda konuştuğunu duyuyorum bazen. dostu var diyeni de duydum, sevdiği kızdan ayrılınca hiç böyle olaylara girmiyor diyeni de. ne diye başkalarının hayatları ile ilgilenirler bilmiyorum. yoksa ben mi çok az meraklı biriyim normalde.

bu iğrenç imalı espriye ve hapşurmalara rağmen güzel bi gündü. bol kahkahalıydı en azından. hazır bi planım yok, moralim iyiyken spora gideyim diyorum şimdi. şu spor salonundan tanıştığım arkadaşımı ararım belki, o da gelince daha eğleniyorum spor yaparken. biz bu arada onla iyiden iyiye kanka olduk sanki. sanırım onun gibi bi beklentisi olmadan bana yaklaşan insanlara çabuk ısınıyorum. umarım böyle devam eder.

1 Eylül 2010 Çarşamba

akıl yerine kalp

güzeldi. bi günde uzattım tatil olayını. üstelik bugün tatil sonrası iş sendromu da yaşamadım.

o gün yazdığım gibi biraz kendimle kalmak istedim. aslında hep kendimleyim bu evde ama başka dört duvar içindeyken gerçekte kendinle kalabiliyorsun. herşey yabancı oluyor, yatak yabancı, pencere-perde yabancı, dışarıda gördüğün manzara yabancı. mesele herşeyin daha iyi yada kötü olması değil. herşeyin farklı olması ve tüm farkların ortasında bi tek senin aynı kalıyor olman.

biraz doğrularımı yanlışlarımı düşündüm. aldığım her nefesin içimde umut demek olduğunu, sahip olduklarımı, sağlığımı, işimi, dostlarımı düşündüm. kalbimi düşündüm, tanıdığım biçok kişinin kalbinden daha çok sevgi dolu olduğunu düşündüm. bunları düşünecek kadar hala aklım başımda olduğu için şanslı olduğumu düşündüm.

bol bol temiz hava aldım, gezdim, yedim, enerji depoladım. telefon olayınıda minimumda tuttum. bu çok iyi oldu. 3 günlük sessizlikten sonra ilk olarak izmirliyle buluştum. laf lafı açtı ona gizli bir hayalimden bahsettim. çocukca bişi ama bunu kimseye söylememiştim bugüne kadar, bakın buradan bile yazmaya çekiniyorum ama ona anlattım. korkmadan, dalga geçeceğini düşünmeden yaptım bunu. bana hayalimi gerçekleştireceğim zaman yanımda olmak istediğini söyledi, çok mutlu oldum. hani o gün yanımda olmasada sorun değil, bunu gözleri dolarak yürekten söylemesi yetti benim için.

şimdi yarını düşünüyorum. geçmişi falan değil. yarınımı nasıl daha güzel kılarım, bunu düşünüyorum. aslında cevabı çok açık. aklımdan çok kalbimin sesini dinleyerek ve biraz daha dikkatli adımlar atarak.