30 Kasım 2011 Çarşamba

mesai sonrası

demin gelebildim eve. işten arkadaşlarla toplandık. güzel oldu. ama bana komik gelir hep böyle buluşmalar. gün boyu gördüğün tipler. eve giderler normal bi gün gibi. 1-1,5 saat sonra buluşulur ama herkes bambaşkadır. kılık kıyafet, makyaj falan :)

dostlarla olduğu kadar rahat olamasam da, gün içinde saçma sapan sebeplerle birlikte kasılıp gerildiğim insanlarla rahat olmak, rahatlatıcı konulardan konuşmak güzel oluyor. bazı insanlar gerçekten birbirini tanıma fırsatı falan buluyor. mesela akşam masada yanımda oturan biri vardı, biraz lafladık. normalde ofiste karşılaşırdık ama herkes gibi selamdan öte bi dialogumuz yoktu. işte biraz muhabbet edince, çıkmaya yakın "uzaktan soğuk görünüyorsunuz" dedi. gülümseyerek "nasıl yani?" dedim. "hatta biraz korkutucu" dedi. tutamadım, kahkahayı patlattım. diğer yanımda da işyerinden en yakın arkadaşım vardı. sesimi duyunca "ne oldu, niye güldün öyle" dedi. anlattım durumu, arkadaşı mahçup edeceğimi düşünmeden. diğer kahkahayı o bastı. onun ardından bu arkadaş da gülmeye başladı. ilginç. bunu daha önce de duymuştum aslında. insanların gelip selam vermeye çekindikleri bi tip olduğumu söylemişti biri de. bu kötü gibi görünse de sanırım iyi bişey benim açımdan. iş ortamında lüzumlu lüzumsuz muhabbetlerden ve insanlardan uzak kalıyorsun. bu önemli bişey.

aslında eskiden herkesi tanıyayım, herkes beni tanısın, muhabbetim herkesle iyi olsun gibi bi çabam vardı. bikaç kötü tecrübe sonrası böyle olmak zorunda kaldım. zamanla da kişilik haline dönüştü belki de ya da hep böyle kolay muhabbet kurulamayan hatta ürküten bi tiptim. bilemiyorum. neyse önemi yok. bu konuda kendimle barışığım zaten.

bu arada, onu özlüyorum :(

27 Kasım 2011 Pazar

kurtları dökmek


muhteşem bi akşamdı dün akşam.

dün arkadaşa kahvaltıya gitmeyi unutmuşum nasıl olduysa. hatta nete girmiş dolanıyorken kahvaltıya davetli diğer arkadaşım kapıma dayandı. telefonum kapalıymış, daha doğrusu şarjı bitmiş kapanmış. acele giyindim, çıktık. uzun güzel bol sohbetli bi kahvaltı yaptık. çok duramadım yine de. saat 2 gibi çıktım ben.

biraz alışveriş yapmam gerekiyordu. bi de çamaşır ve temizlik derken akşam oldu. akşam yeniden aradı arkadaşlar. sanırım öğleden muhabbete doyamamışlar dışarı çıkalım dediler. eee reddedemedim tabii. zaten şu ara tek istediğim hep yanlarında durmak. hani bişey konuşmasak da öyle yanlarında durmak iyi hissettiriyor. dün nette birine söylerken farkettim. ben dostlarımın yanında gerçekten yalnız hissedebiliyorum. çünkü bi güvenli alan oluşuyor onların arasında iken. bu da kendimle kalmama yardımcı oluyor.

gerçi gün akşam pek öyle değildi. önce yemek yedik bi yerde. sonra da canlı müzik bi yere geçtik. ben sanırım fazla kaptırmışım kendimi ortama, alkolün de etkisiyle bağıra bağıra şarkılara eşlik bile ettim. nasıl denir, kurtlarımızı döktük bi nebze. gerçi hala başım ağrıyor ama üzerimden bi ton ağırlık kalkmış gibiyim.

bugün için bi plan yapamadım henüz. bizimkilerden birini ya da birkaçını kandırabilirsem şöyle doya doya istanbul seyredeceğim bi yerde kahvaltı yapasım var. olmadı evde bi paşa sofrası hazırlarım.

25 Kasım 2011 Cuma

dönüş

bugün döndüm.
bu sefer özellikle yalnız gittim. yabancı olduğum bi yerde tek başıma olmak tahmin ettiğimden iyi geldi. işim erken biten günlerde şehiri turladım. yavaştan noel hazırlığı sarmış ortalığı. ilginç ve güzel geliyor bana bu telaşları. acaba onlara bizim şeker bayramı da öyle mi görünüyor diye düşündüm.

eve geldim ama dinlenmeden işe gitmem gerekti bazı raporları elden bırakmak için. neyse ki çok durmadan döndüm. uyumuşum öyle. sonra dışarı çıkıp yemek yedim. sonra annemleri aradım, arkadaşları aradım. yarın için kahvaltı daveti aldım.

aslında yazıp yazmamakta kararsızım. yurtdışında iken yakışıklı aradı. önce açmadım. tekrar tekrar aradı. sonra biraz ağır konuştum. pişman oldum ama ne bileyim o an çok üzüldüm. zaten yeterince canım acıyor onu hatırladıkça. bazen yanlış mı yapıyorum diyorum kendi kendime. offf ne biliim.

neyse. herkes kaderini yaşıyor işte. benimki de böyle.

17 Kasım 2011 Perşembe

eski dost

ahmet aradı dün akşam.

kendi kendine bloguma bakmamaya yemin etmiş bi süre önce ama tutamayıp bakmış dün. üzüldüğünü söylemek için aradı. sanırım kurduğum cümlelerde ona yapılan referanslara da içerlemiş biraz. "geçti" dedim, "artık kızgın değilim" dedim bikaç kez ama inandı mı bana bilmiyorum. hani burayı okursa anlar fikrimi.

evet çok güzel giderken hayat, tersyüz olmak kötü bişey. buna sebep olan şeyleri de hazmetmek zor. ama ahmet'e de söylediğim gibi, zaman herşeyin ilacı. bigün yakışıklı için de böyle anlayışlı cümleler kurabilirim belki. şuan içimden gelmiyor. içim acıyor hala.

hem ahmet'in araması iyi oldu biraz da. hayatımda kocaman izler bırakmış birinin hayatında hala kocaman bi yerim olduğunu bilmek biraz değerli hissettirdi. bi de yaptıklarından ders almış olması ve bunu benle paylaşabilmesi de olgun bi davranıştı.

tabii bunlar züğürt tesellisi bi yerde. asıl olan insanın kendisi. çünkü günün sonunda yatağa başını koyan tek sen oluyorsun. evin içinde duyulan ses tek senin sesin. ya da en fazla iki bardak olacak şekilde demleniyor çay. örnekler çoğaltılabilinir.

neyse, iç karartmayayım ben yine. aslında iyiyim biraz daha. böyle rahat cümleler yazmamdan anlamışsınızdır. daha da iyi olacağım. haftaya yurtdışında olacağım. ardından da yoğun dost gezmelerine bırakacağım kendimi. bu katarsisleri daha çabuk atlatacağım.

13 Kasım 2011 Pazar

tam da bugün

bugün evden çıkmadım. bi bakkala indim, ekmek yumurta yoğurt falan aldım. sonra bi daha çıkmadım. tek kişilik güzel bi kahvaltı sonrası temizlik yaptım.

evin her tarafında ondan izler vardı. hediye ettiği ufak tefek şeyler, kendi hususi kahve kupası ve daha bi sürü şey. bi kutuya koydum hepsini, kutuyu da elbise dolabımın kolay erişmeyeceğim bi yerine koydum. bilgisayarda da temizlik yaptım. onca güzel anıları silmeye gönlüm elvermedi ama iki de bir açar bakarım korkusuyla dvd'ye yazıp onu da kutuya koydum.

sonra son ses sılanın albümünü dinledim bikaç kez. bu son ay içinde durmadan dinledim zaten. yıllardır ilk defa bi türkçe pop albüme böylesine saplandım. hatta bi ara akorlarını bulup "tam da bugün" şarkısını çaldım, söyledim. çok güzel bi şarkı gerçekten. şu ruh halime cuk diye uyan bi şarkı. bak şimdi yine canım çekti. açıp dinlerim. sizle de paylaşayım.

varlığınız için teşekkürler.

sana değer de geçer
beni deler de geçer
seyreden güler de geçer

her gece daha yorgun
her sabah daha kırgın
tam da bugün çok yalnız

hep aynı başlıyor bitiyor ve
iki kişiden biri vazgeçiyor ve
biri hep daha çok seviyor be

unutulur da gider
acı içine döner
sonra bir gün geri döner

yerini hatırlarsın
izi artık yoksa da
tam da bugün işte o gündür

hep aynı son

buluştuk.
dün akşam.

aslında çarşamba gece gelmiştim bursa'dan. perşembe akşamı için cesaret edemedim. cuma saat 10 gibi o aradı. "geldin mi" dedi, "evet" dedim. "aramadın" dedi soruyla karışık. cevap veremedim. sonra "görüşmek istemiyorsan söyleyebilirsin" dedi, "hayır hayır" dedim. cuma akşam için sözleştik. gergindim, haklı olarak kızgın bi de. niyetim yemek yemek ve konuşmak istediği ne ise konuşmak ve kalan huzurumu da bozdurmadan evime dönmekti. tabii aklımda herşeyin değişmesi ve eski rayına gireceği ihtimali de yok değildi.

öyle olmadı. yemek yedik önce. aşık olduğum hala sevdiğim adam karşımda duruyordu. günlerce yüzüne sesine beni hasret etmişti bilmediğim bir yada biçok sebep için. bi tarafım onca insan arasında sarıl diyordu, bi yanım suratının ortasına kocaman bi yumruk at.

"üzdüm seni, biliyorum" diye girdi lafa. "evet, hem de çoook" dedim biraz sinirle. kendini haklı çıkaracak bişeyler anlatmaya başladı. dayanamayıp araya girdim, "beni neden yeniden görmek istedin?" dedim. "özledim" dedi. "peki neden" dedim, cevap vermedi. işte o an hislerime engel olamadım. ısrar ettim 2-3 kez, sonra da yumruklarımı gögsüme vurup gömleğimi çektim yırtacak gibi. "içim yanıyor içim, ne olur söyle artık. bari niye bittiğini bileyim" dedim. kalabalığın ortasında ellerimi bile titreten bi sinir krizinin sonunda anlattı.

o kız. eski kız arkadaşı, evliliğin eşiğinden döndüğü kız. sebep o mu diye sormuştum üstelik ama bana "hayır" demişti.
"bu defa yalansız anlat" dedim itirafı öncesi. kızla bi süredir görüşüyorlarmış arkadaş??? olarak. uzunca bi süredir. hatta kafasını karıştıracak kadar uzunca bi süredir. bana konuyu açacak ortam kollamış ama ne zaman açıklamak istese onu sevdiğimi söyleyip yada sarılıp lafı ağzına tıkamışım. aralarda açılan evlilik konuları da bu duruma zemin hazırlamak içinmiş. bencilce de olsa daha az acıtır diye bi süre sessiz kalma ve birbirimizden soğuma gibi salak-saçma bi yolu seçmiş ama öyle olmadığını ikimizde biliyoruz. kendini haklı çıkaracak bi yığın şey sıraladı. benim sabırsız davranıp ona düşünme süresi vermek yerine bitirmek istememe kadar. kızla yakınlaştıktan sonra bana olan sevgisini bikez daha anlayıp çok pişman olmasına kadar. hatta kızla da bayramda ciddi bi tartışma yaşamışlar ve konuşmuyorlarmış anladığım kadarıyla. eee tabii yedekte ben varımdır hep.
aklım almadı bunca şeyi bu kadar rahat anlatmasına. "ben sana aşığım" dedim sinirle, "bunu hakedecek ne yanlış yaptım ki sana?" diye sordum, yan masadaki kadın bile duydu garip garip baktı ama yakışıklı bi cevap vermedi. sonra tekrar anlattı beni sevdiğini, yaptığının hata olduğunu, evlense bile dost olmamız gerektiğini falan. daha fazla dinleyemedim zaten, hesabı bile ödemeden kalktım masadan. "bi daha arama beni" dedim.

sinirden kafayı yemek üzereydim. hani ağlasam rahatlayacaktım ama yapamadım onu da.
eve de gelmek istemedim. evi yakın dostumu aradım, "vaktin varsa bişeyler içelim mi?" dedim "hemen" dedi eşini ekmek pahasına. bizim ekibin takıldığı yere geçtik. biraz sohbet ettik, yarım yamalak birine aşık olduğumu ve başkası için terkettiğini söyleyebildim. sarhoş olana kadar tabii. sonra konuşmadım sanırım. en son ona sarıldığımı ve ağladığımı hatırlıyorum. rezil bi görüntü belki ama o an bunu yapamazsam hep öyle kalacağımdan korktum. muhtemelen şuanda da sarhoş ve bunları yazamayacak durumda olurdum. ama gayet iyiyim, üzgün olsam da.

kabul ettim biraz da kaderimin aynı şeyi yaşatmasını. 3. kez terkedildim. sebebinin ne olduğunun önemi yok aslında. bi kadın iki adam aynı şeyi yaptılar bana. üçü de bencildi, üçü de bana karşı acımasız. üçünü de çok sevdim. üstelik yakışıklıyı hala seviyorum elimde olmadan. ama ben yalan yanlış şeylerden uzak kalmak istiyorum. artık başlayıp biten şeylerin içinde bulunmak istemiyorum. benim yalnızlığım bile daha az acıtıyor canımı. o yüzden kabul ettim yalnızlığı bugün bikez daha ve bunu sizle paylaşmak istedim.

8 Kasım 2011 Salı

ölsem de bir kalsam da bir

sanırım bunu sizle paylaşmalıyım.

yakışıklı aradı bugün. telefonda numarasını görünce kalbim duracak gibi oldu. zaten normalde bi gariptim o an. dua etmişim de anında kabul etmişim gibi garip bi durum oldu. aslında öncesini de anlatayım.

bugün öğleden sonra evdeydim. annemler gezmeye çıkmıştı diye sıkılırken facebook'a girdim. üniversite arkadaşlarımdan biri eski bi taş plak kaydı paylaşmış. onu dinliyordum. banu-ölsem de bir kalsam da bir. aslında çok iyi bildiğim bir şarkı ama yine de sözlerine dikkat kesildim istemeden. ben ve yakışıklı arasında geçen bir konuşma gibi hissettim. hani karşımdaymış gibi eşlik ettim yükses sesle. "ölsem de biiirrr kalsam da biiirrrrr".

şarkıyı ikinci kez dinlerken çaldı telefonum. "merhaba" derken şarkı çalıyordu arkada. sanırım duymadı çalan şarkıyı, duymasın da. bayramımı kutladı, ailemi sordu. en son beni sordu. sitem etmemek için zor tuttum kendimi, "iyiyim" dedim. o konuştu biraz, neden bahsetti dinlemedim. "seni özlüyorum" dedim. "anlamadım" dedi lafını bölmüştüm diye. "yok bişey" dedim. konuşmasına devam etti. kapatırken istanbul'a döndüğümde görüşmek istediğini söyledi. çok dolmuştum, boğazım düğümlendi "tamam" diyebildim. telefonu kapatırken tutamadım kendimi, ağladım. sonra kötü mü ettim diye sordum kendime. sitem de edebilirdim, hesap da sorabilirdim, hatta gurur da yapabilirdim. ama görüşelim teklifine "tamam" demekle yetindim. niye yaptım bunu bilmiyorum, o an bile onu mutlu etmek istedim sanırım. sanırım ben bu adamı hala, hiç azalmamış şekilde seviyorum. canımı yakmasına izin verecek kadar.

belki yine kızacaksınız bana istanbul'a gidince görüşeceğim için ama cidden elimde olmayan bi durum bu. kendi kendime yada halimi soranlara "iyiyim iyiyim" demekle iyi olunmuyor işte. bu derdin sebebi o ise, ilacı da o olur belki. gerçi hani ne konuşmak istediği ile ilgili de bi fikrim yok..

offff. kafam çok karışık. çok.

6 Kasım 2011 Pazar

kurban bayramı


demin geldik bayram namazından. birazdan kurban kesmeye geçicez. sonrasında da et dağıtma telaşı, büyük aile buluşması ve bayramlaşmalarla geçer. hazır vakit varken önce sizin bayramınızı kutlamak istedim.

biliyorum, biraz üzdüm sizi sorunlarımla son günlerde. ama bayram herşeye rağmen sevinç veren bişey. umarım sizin bayramınız da acılarınızı hafifletir, yüzünüzde gülümseme yaratır.

herkese iyi bayramlar.

4 Kasım 2011 Cuma

bu sabahların bir anlamı olmalı


yastığına senin sarılıp kokunla uyumuşum
üstüm açılmış, ürperirken sabah olmuş
"uyan" dedi bir ses, "uyan,o burada"
uyandım, aradım, bulamadım

suçum neydi?
neden böyle oldu?

bu sabah bir umut var içimde;
nasıl olsa geri gelirsin diye
her şey yerli yerinde yine
bu sabahların bir anlamı olmalı

koltuğuna senin kıvrılıp, hayalinle uyumuşum
camlar açık kalmış, üşürken sabah olmuş
"uyan" dedi bir ses, "uyan,o burada"
uyandım, aradım, bulamadım